Blog

Korkularımızı Yenmeliyiz

Perşembe, Nisan 24th, 2014

1080142623nilgun

Çocukluktan kendinizi arıtamayıp onlar gibi hala Hayal gücünüzü yaşata biliyorsanız Doğanın yüceliğini, kutsallığını, aşkını yaşıyor Ona sahip çıkabiliyorsanız,Sessizliğin güzelliğini yaşayabiliyorsanız,Hislerinize güveniyor ve onları dinliyorsanız,Bir görüşe katı bir şekilde bağlanıp, o görüş İçinde paslanmıyorsanız ve görüşlerinizi tartarak Yenileyerek, parlamayı biliyorsanız
Ruhunuzu geliştirmeyi başarıyor ve bütün bunlarla Kendinizi seviyor ve sayıyorsanız,kendi gücünüzün kaynağı sizsiniz demektir.
Gücünüzü parada, mevkide ve ortamda değil sadece kendinizde arıyor ve buluyorsunuz demektir.
Başta kıskanç olmaktan, insanlarla başarı rekabetinden uzaksınız.Sonra da, mutluluğun yolunu bulmuş ve bu yolda attığınız her adımda başarı ve huzuru bulmaktasınız.Ama bunları yaşayamayanlar ise siz o yolda yürürken sizi kıskanacaklar, yargılayacaklar ve çamur atacaklardır.Çünkü siz, o insanların başarısızlığını gösteren ayna olmuşsunuz demektir.
Bu kişileri çok gördüğümü düşünmek bile beni ürkütüyor, hele ki yaşamak daha da üzücü. Geldiğimden beri, insanlar birbirlerine parmak uzatıyorlar, gazeteler baştakilerin birbirlerini suçlamaları ile dolu… Birbirlerinin hatalarını sunmakla, deşmekle dolup taş-makta.Birbirini yüceltmekten korkuyor insanlar; “ya seni yüceltirken ben küçük kalırsam” korkusu var, halbuki ‘senin üzerine basarak yükselmek daha kolay’, sanıyor insanlar.Asıl gerçek, birinin üzerine basarak yükseliyorsanız, siz hep ama hep küçüksünüz demektir, yani ruhunuz yüce değilse kime basarsanız basın, yükselme basamağına asla ulaşamayacaksınız demektir.Başta kıskanç olmaktan, insanlarla başarı rekabetinden uzaksınız.Sonra da, mutluluğun yolunu bulmuş ve bu yolda attığınız her adımda başarı ve huzuru bulmaktasınız.Ama bunları yaşayamayanlar ise siz o yolda yürürken sizi kıskanacaklar, yargılayacaklar ve çamur atacaklardır.Çünkü siz, o insanların başarısızlığını gösteren ayna olmuşsunuz demektir.Bu kişileri çok gördüğümü düşünmek bile beni ürkütüyor, hele ki yaşamak daha da üzücü. Geldiğimden beri, insanlar birbirlerine parmak uzatıyorlar, gazeteler baştakilerin birbirlerini suçlamaları ile dolu… Birbirlerinin hatalarını sunmakla, deşmekle dolup taşmakta. Birbirini yüceltmekten korkuyor insanlar; “ya seni yüceltirken ben küçük kalırsam” korkusu var, halbuki ‘senin üzerine basarak yükselmek daha kolay’, sanıyor insanlar.Asıl gerçek, birinin üzerine basarak yükseliyorsanız, siz hep ama hep küçüksünüz demektir, yani ruhunuz yüce değilse kime basarsanız basın, yükselme basamağına asla ulaşamayacaksınız demektir.Bu da insanlara, depresyon, hüzün ve daha çok güç ve para hırsı vermekte, çünkü onlar oldukça, insanlar etrafında sahte bir yüce kişilik sunumunda.Bazı insanlar ise, içindeki küçük insanı kamufle etmek için korkuyla kendini saydırmakta. Gerçi bunu yazarken belki bu kişi ile değil, kültür ile alakalı olduğunu düşünüyorum.Ben babamdan korkardım, korkuyla severdim, o da babasından korkardı, belki de o neslin saygı kavramı korkmanın yolundan geçiyordu.
Çocukluktan beri bunu yaşadım.Hep korku ile sevmek saymak öğretildi.Allah’tan kork, devletten kork, babandan kork, kork ki sayasın,uğruna her şeyi yapasın.Ne garip, ama gerçekten de babamdan korktuğum için onun her dediğini yapardım, Allah’tan korktuğum için, birçok istediğim şeyi yapmazdım, devletten korktuğum için susardım.Hollanda’ya gittiğimde bunları pek kavraya mıyordum. Ama görünürde büyük bir hürriyet vardı. Sınıftaki çocukların öğretmenlerle, hele hele babaları ile ilişkileri çok farklı idi. Ben babamdan korkarken onlar korkmayarak her düşündüklerini söyleyebiliyor babaları ile adeta arkadaş olabiliyordu.
Ve 28 sene sonra, şimdi Türkiye’deyim ve değişiklikler var elbet ama eski neslin, ruhunun değişmesi belki de çok zor. Eşime bakarken anlıyorum ki, 48 yaşında olmasına rağmen, hala babasını korku ile sayıyor. Ve elbette ki sevgisi sonsuz, ama o çocukluktaki korku bir asi gibi, daima içindeki hücrelerde, itiyor, çekiyor, koruyor ve dolaşıyor.Ben korkularımı yenmeme rağmen, fark ettim ki hala içimdeki devlete korku bitmemiş.Bunun ispatını geçen ay, hayatımda ilk defa gittiğim Çankaya Köşkü’nde verdim.Cumhurbaşkanı Gül ile tanışacaktım, İngiliz Kraliçesi gelmişti ve onun şerefine bir davet vardı. Kraliçeye: ‘Türkiye’ye hoş geldiniz’ derken. Cumhurbaşkanımıza bir kelime söyleyemedim. Sadece gözüne bakıyor, gülümsüyordum. Devletten korkmayı, korkudan saymayı öğrenmiştim, sevmekten saygıyı değil. O gün kendime yemin ettim, artık ben hiç kimseyi korkarak saymayacağım, severek inanarak sayacağım.Şimdi Türkiye’de de birçok şeyin değiştiğini görüyorum, ama nasıl bir kanaryayı kafesinden doğaya bıraktığında çılgın gibi pır pır çırpınır ve oradan oraya uçar, bazı gençlerde de bu hürriyet bolluğunda boğulduklarını, dejenere olduklarını görüyorum.Kimi gençler idealist, sosyalist, kimisi 15 yaşında Gucci, Louis Vuitton çantaları ile kimisi liberal ruh yapısına sahip olmasına rağmen baba baskısı ile kapanma korkusu içinde, kimisi de başörtüyle üniversite okuma savaşında.Hiç birisi birbiriyle bağdaşmıyor.Peki biz millet olarak, bu kadar uçurumlar içinde nasıl el ele verip bir bütün olup aynı hedefi göz önüne alarak yükselebiliriz? Artık korkumu yendim, anladım ki asıl seni korkutan onlar değil, içindeki sen kendi kendini paslanmış teorilerle korkutuyorsun, senin korkusuz yaklaşımın, seni adeta, büyükleri şaşırtırcasına, sevdiriyor. Sevdirmese de, o cesareti bulabildiğin için kendini sevmeyi öğreniyorsun. Ve korkularını, olumsuzlukları, cehaleti, ön yargıları, tereddüdü, rekabeti, para hırsını, kıskançlığı ve bu tür duyguları yenmekle, gücünün kaynağını kendinde bulmayı başarıyorsun.

İzmir Ticaret Odası Dergisi / Temmuz sayısı(2008)

Read More

Comments are closed.